Ukrayna ile Rusya arasındaki kriz, uluslararası toplumun en fazla tartıştığı konuların başında geliyor.
NATO üyesi ülkelerin yanı sıra, AB ülkeleri, Ingiltere ve BDT ülkelerinin yakından takip ettiği krizin nereye evrileceği bilinmezliğini koruyor. Olası bir savaşın tartışıldığı bölgede, umutlar sorunun sıcak bir çatışma olmadan çözülmesi yönünde.
Çin’in sessizliği
Kiev’den 6500 km uzaklıktaki Çin’in, Rusya’nın olası bir ‘işgal’ girişiminde nasıl bir tavır alacağı netlik kazanmadı.
Stratejistlerin daha çok batı (NATO ve AB) ile Rusya arasında değerlendirdiği krizin, sıcak bir çatışmaya evrilme riski, hem bölge ülkelerinin hem de dünya barışının geleceğini tehdit ediyor.
Çatışma Çin için ne ifade ediyor?
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik bir işgal girişimi, ABD’yi stratejik kaynaklarını Doğu Avrupa’ya yönlendirmeye zorlaması sonucunu doğurabilir.
Böyle bir durum; Çin için açık bir fayda anlamına gelirken, krizin barışçıl bir şekilde çözülmesi muhtemelen Çin adına durumu kötüleştirecektir.
Şöyle ki;
Pekin, Ukrayna’nın başkenti Kiev’den 6.500 kilometre uzakta yer alsa da, Ukrayna’nın geleceği üzerinde yükselen kriz, Çin için çok büyük jeopolitik riskler taşıyor.
Rusya Ukrayna’yı işgal etmeye karar verir ve ABD ve Batılı müttefikleriyle uzun süreli bir çatışmayı hızlandırırsa (doğrudan bir askeri çatışma pek olası olmasa da), Çin’in bundan faydalanacağı açık.
Böyle bir durumda, Amerika, Rusya’ya karşı koymak için stratejik kaynaklarını başka yöne çevirmek zorunda kalacak ve Avrupalı müttefikleri, Amerika’nın Çin karşıtı koalisyonuna katılma çağrılarına kulak verme konusunda daha da isteksiz olacaklardır.
”Çin kendisini Amerika’nın ulusal güvenlik stratejisinin tek odak noktası olarak bulabilir”
Ancak, eğer ABD Başkanı Joe Biden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bazı taleplerini onaylayarak krizi yatıştırırsa, Çin’in stratejik olarak durumu muhtemelen daha da kötüleşecektir.
Putin bir yandan, zorlayıcı diplomasisinin meyvelerini toplayacak ve Biden Doğu Avrupa’da potansiyel bir bataklıktan kurtulurken, Çin kendisini Amerika’nın ulusal güvenlik stratejisinin tek odak noktası olarak bulacaktır.
Daha da kötüsü, Putin, Rusya’nın etki alanını yeniden kurmak için, ABD’nin Çin takıntısını ustaca kullandıktan sonra, Rusya’nın elindeki Çin kartının stratejik değeri önemli ölçüde değer kaybedebilir.
Putin için, Biden’ın kritik güvenlik imtiyazlarını elde etmek için; ikincil bir düşmanla (Rusya) bir çatışmaya sürüklenme korkusundan yararlanmak, riskli ama akıllıca bir hareket olacaktır.
Tek hedef olmak Kremlin’in çıkarına değil
Ukrayna’nın işgali emrini vermek – ve böylece, en azından kısa ve orta vadede Amerika’nın birincil jeopolitik düşmanı olmak için fiilen gönüllü olmak – Kremlin’in pek çıkarına olmayacaktır.
Batılı yaptırımların ve Ukrayna’da bir isyanla mücadelenin yüksek maliyetlerinin, Rusya’yı önemli ölçüde zayıflatacağı ve Putin’in kendisini hem ülke içinde sevilmeyen hem de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’e daha bağımlı hale getireceği neredeyse kesin.
Batının, güçlü ekonomik ve mali yaptırımları (Swift konusu da dahil olmak üzere), Rusya’yı hızla Çin’in ekonomik egemenlik alanına sokabilir.
Çin’in ekonomik hakimiyetine girmek
Çin sınırında yaşayan (sınırın Rusya tarafı) Çin kökenli nüfusun varlığını, bu denklemde görmezden gelmemek gerekiyor.
Batının (ABD; NATO, bazı AB ülkeleri ile Japonya) tek hedefi haline gelecek ve Çin’in ekonomik etkisine hapsolacak bir Rusya, yaşayacağı ekonomik sorunlarla birlikte; Japonya ile çoğu 2. Dünya Savaşı’na ve öncesine dayanan tarihsel sorunlarla yeniden yüzleşmek zorunda kalabilir.
Rusya’nın batının öncelikli hedefi olmadığı uluslararası bir düzende, ABD’nin öncelikleri arasında Çin listenin başındaki yerini sağlamlaştıracaktır.
Bu bilgiler ışığında; Rusya’nın Ukrayna ile sıcak bir çatışmaya girmesi, Rusya’nın zararına, Çin’in faydasına, girmemesi ise Rusya’nın yararına, Çin’in ise görece zararına neden olabilir demek çok yanlış olmayacaktır.
Faydalanılan görüş:
https://www.project-syndicate.org/ – Minxin Pei
F.Serkan Bağ