Ukrayna bağımsızlığından bu yana belki de en zor günlerini geçiriyor.
Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması görüşmelerinin 21 Aralık’ta askıya alınmasının ardından başlayan olaylar zinciri, kimilerine göre planlı, kimilerine göre hiç hesapta olmayan gelişmelerin yaşanmasına neden oldu.
Türkiye’nin “stratejik ortağı” dost ülke Ukrayna, bugün hiç alışık olunmayan görüntülere sahne oluyor.
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Avrupa Birliği ile üyelik görüşmeleri yapmasa da, Türkiye gibi aday statüsüne sahip olmasa da Ukrayna kendini Avrupalı gören bir ülke.
Özellikle genç nesil arasında modern yaşamın, daha iyi hayat standartlarının ve hukukun üstünlüğünün karşılığı olan Avrupa Birliği, bir çok Ukraynalının çalışmak ve yeni hayat kurmak için öncelikli tercihi.
Gençler açısından Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması görüşmeleri “birçoğu şartlarını bilmese de” büyük anlam ifade ediyor.
13 günde neler yaşandı
21 Kasım’daki beklenmeyen askıya alma kararının doğurduğu “travma” öncelikle şu soruyu akla getirdi.
“Madem imzalanmayacaktı neden ümit verildi?”
Gerçenten de neredeyse Kasım ayı ortalarına kadar “Ortaklık Anlaşması’nın” imzalanmayacağına dair en ufak bir belirti (en azında görebildiğimiz) yoktu.
Öyle ki ülkenin bir çok şehrinde işadamları birlikleri anlaşmayı destekleyen içerikte konferanslar düzenliyor, televizyon kanallarına çıkan politikacılar anlaşmanın faydalarından dem vuran açıklamalar yapıyorlardı.
Peki ne oldu da anlaşmanın imzalanması askıya alındı?
Hükümet kanadından “Madem imzalanmayacaktı neden ümit verildi?” sorusuna gelen yanıt, ”ülkemizin çıkarlarını düşünmek zorundayız, Avrupa istediklerimizi vermedi” olarak özetlenebilir.
Başlarda kamuoyuna yansıyan şekliyle AB ile Ukrayna arasında uzun zamandır süren görüşmelerde kamuoyuna yansıyan başlıca engel Timoşenko’nun durumuydu.
En azından biz öyle biliyorduk.
Ancak 21 Kasım’dan sonra görüşmelerde yaşanan sorunların başka nedenlerinin de olduğu konuşulmaya başlandı.
22 Kasım günü bir açıklama yapan Başbakan Azarov’un ilk gerekçesi “IMF’nin tekliflerinin kabul edilemezliği olmuştu”.
Azarov 22 Kasım sabahki açıklamasında bardağı taşıran son damlaya ilişkin olarak özetle şunları söylüyordu:
“20 Kasım’da IMF’den aldığımız son mektup bardağı taşıran damla oldu, “halkın kullandığı gaz ve ısınma ücretlerine %40 zam yapılmasını; kamudaki maaş ödemeleri dondurulmasını, asgari ücret ödemelerinin dondurulmasını, enerji sübvansiyonlarına son verilmesini, tarım ve diğer sektörlerde adım adım KDV uygulaması dışına çıkartılmasını istiyorlar, bunları kabul edemeyiz”
Azarov açıklamalarında Ukrayna’nın AB yönünün değişmediğini, ancak ülkesinin çıkarlarını düşünmek zorunda olduğunu söylemişti.
Gösterilerin ilk kıvılcımı da işte o günlerde çakıldı. Onbinlerce genç hafta sonunda (23 – 24 Kasım) Kiev’deki Avrupa Meydanı’nda toplanarak kararı protesto etti. Bir grup protestocu da Bakanlar Kurulu’na doğru yürüdü. Bu esnada polis ile göstericiler arasında ilk arbede yaşandı.
24 Kasım Pazar günü ise Ukrayna’daki işadamları kuruluşları Mihailovskiy Meydanı’nda “Avrupa’yı Ukrayna’da inşa edelim” isimli bir gösteri düzenlediler.
AB ve Rusya’dan karşılıklı suçlamalar
Aynı günlerde Rusya lideri Vladimir Putin, Avrupa Birliği’ni Ukrayna’ya şantaj ve baskı yapmakla suçlarken, yanıt olarak Almanya Başbakanı Angela Merkel’den “Rusya Ukrayna’ya ekonomik baskı yapıyor” açıklaması geldi.
AB: “anlaşma masada, kapı açık”
Görüşmeleri askıya alma kararının şokunu yaşayan Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Fule ise, Ukrayna tarafına “anlaşma hala masada, bir daha düşünün” mesajı verirken, AB Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso ve Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy Ukrayna ile ilgili ortak bir metine imza atarak, “anlaşma masada, kapı açık” diyordu.
Ortamın sakin olduğu, gösterilerin ise şiddetten uzak geçtiği 21 – 29 Kasım tarihleri arasında, bir çok kez kameraların karşısına çıkan Başbakan ve Devlet Başkanı, askıya alma kararının gerekçelerini anlatıyor, muhalefetten ise Ortaklık Anlaşması’na derhal dönülmesi talebi geliyordu.
Tam bu sırada Rusya Devlet Başkan Vladimir Putin Ukrayna’nın bize 30 milyar Dolar borcu var dedi. Bu açıklamayı bir Avrupa Birliği ülkesinde, İtalya’da yaptı.
Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç 27 Kasım’da “AB’nin mali yardım teklifi koşulları küçük düşürücü” diyordu.
Aynı gün basın mensuplarına AB ile Ortaklık Anlaşması görüşmelerinin neden askıya alındığını ayrıntıları anlatan Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç, ülkesinin yolunun Avrupa olduğunu kaydederken, Ukrayna’nın 2017 yılına kadar yaklaşık 160 milyar Avro desteğe ihtiyacı olduğunu, ancak AB’nin buna yanaşmadığını bildiriyor “şu tarihi sözleri söylüyordu:
“Devlet Başkanı olduğum sürece Ukrayna’yı kimsenin küçük görmesine izin vermeyeceğim”
Ve zirve…
Litvanya’nın başkenti Vilnius’taki Doğu Ortaklığı Zirvesi’nin (28 – 29 Kasım) birinci gününde anlaşmanın imzalanma olasılığı cılız da olsa varlığını sürdürürken, Moldova’nın vize muafiyeti alması, Gürcistan’ın ise Ortaklık Anlaşması’nı imzalaması bu olasılığın başka bahara kaldığının ifadesi olarak hatıralarda kaldı.
AB Doğu Ortaklığı Zirvesi’nin sonlandığı 29 Kasım akşamı Inter televizyon kanalında yayınlanan Shuster Live isimli tartışma programı, hükümet ve muhalefet temsilcilerinin görüşlerini paylaştığı bir arena gibiydi. Birbirine çok zıt görüşteki politikacıların giriştikleri bilgi dolu tartışmalar bir çok siyasetçi için örnek oluşturacak cinstendi.
Haber canlı yayında geldi
Programın sonlarına doğru Meydan’daki göstericilere müdehale edildiği haberi geldi. Stüdyoda yaşanan kısa süreli hareketlilik, meydandan gelen görüntülerle yerini endişeye bıraktı.
Meydan’da neler oluyor?
“Turuncu Devrim” gibi zor bir süreci kimsenin burnu bile kanamadan atlatan Ukrayna’da, güvenlik güçlerinin göstericilere müdahalesi görülmüş bir şey değil.
Toplumsal olaylardaki sakinliği ile bilinen Ukrayna polisi bugüne kadar göstericilere karşı ne ülkemizdeki “TOMA” benzeri araçlar kullandı, ne de kameraların gözü önünde sert müdahelelerde bulundu.
29 Kasım akşamı, sayıları bir kaç bini geçmeyen göstericileri Meydan’dan çıkartmak için televizyon kameralarının ve gazetecilerinin gözü önünde yapılan sert müdahaleden basına yansıyanlar zor günlerin de başlangıcıydı. Müdahele sırasında gazeteciler ve göstericiler arasından yaralananlar oldu.
30 Kasım Cumartesi günü Mihailovskiy Meydanı’nda toplanan onbinlerce gösterici, ellerinde Avrupa Birliği ve Ukrayna bayrakları ve siyasi parti flamalarıyla protesto düzenledi. Ancak mitingin büyüğü 1 Aralık 2013 Pazar günü gerçekleşecekti.
Sabah saatlerinden itibaren Şevçenko Parkı ve Mihailovskiy Meydanı’nda buluşan göstericiler 12.00 sularında Bağımsız Meydanı’nda toplananlarla birleştiler. Bu buluşma Ukrayna tarihinin en büyük mitinginin başlangıcı oldu. Kimi kaynaklarda 500 bin, kimilerinde yaklaşık 1 milyon kişi artık sadece AB ile Ortaklık Anlaşması için değil, hükümet ve devlet başkanın istifası için slogan atıyorlardı.
1 Aralık’taki gösterilerin iki yüzü vardı.
Bunlardan biri polisin tabiri yerindeyse “terk ettiği” Bağımsızlık Meydanı, Avrupa Meydanı ve Kreşatik Caddesi üzerindeki miting, diğeri ise ellerinde molotof kokteylleri ve taşlarla polise saldırılara sahne olan Bankavaya Caddesi’ndeki (Devlet Başkanlığı ve hükümet binalarının olduğu cadde) maskeli kalabalık.
Uluslararası haber ajanaslarına yansıyan “dehşet” görüntüleri de Hükümet binalarına girmek isteyen göstericilerin saldırıları sırasında çekildi.
Aynı gün yüzbinlerce kişinin toplandığı meydanlarda şiddetten eser yokken, hükümet binalarını ele geçirmeye yönelik girişimler Ukrayna tarihinde görülmemiş olayların yaşanmasına neden oldu.
1 Aralık’ta yaşanan olaylarda çok sayıda gazeteci, gösterici ve polis yaralandı. Yaralananlardan bir bölümü hastaneye kaldırıldı.
Aynı gün Parlamento Başkanı’nın tarafları diyaloğa çağırması net bir karşılık bulmazken, Devlet Başkanı Yanukoviç olaylardan rahatsızlık duyduğunu belirttiği ve aşırı güç kullanan emniyet görevlileri ile ilgili olarak savcıları göreve çağırdığı bir konuşma yaptı.
Gün içinde de hükümetten göstericilerle görüşmeye hazır olunduğuna dair açıklamalar geldi.
2 Aralık…
Başkent Kiev 2 Aralık Pazartesi sabahına Kreşatik Caddesi’nin büyük kısmı barikatlarla bloke edilmiş, Belediye binası göstericilerin kontrolüne geçmiş, Bağımsızlık Meydanı’nın bir kısmı çadır kente dönmüş bir şekilde uyandı.
Olayların sakinleştiği 2 Aralık Pazartesi sabahında söz artık siyasetçilerdeydi.
Kamu binalarına yapılan saldırıyı doğru bulmadığını beyan eden muhalefet yetkilileri hükümetin istifasını isterken, hükümet cephesinde “yaşananlar darbe girişiminin izlerini taşıyor” açıklaması geldi.
Siyaset cephesinde karşılıklı açıklamalar ve suçlamalar sürerken, Kiev’in şehir merkezinde tarihi günler yaşanmaya başlandı.
Bir yanda halka açılan Kiev Belediye Başkanlığı binasından görüntüler haber merkezlerine yansıyor, diğer yandan tüm içtenlikleri ile göstericilere sıcak yemek ve kahve servisi yapan Kievlilerin halleri yayınlanıyordu.
3 Aralık güven oylaması…
Muhalefetin ve parlamento başkanın çağrısı ile 3 Aralık günü toplanan Ukrayna Parlamentosu Verhovna Rada’da kritik bir oylama yapıldı. Muhalefetin talep ettiği güven oylamasının kazanan tarafı ise hükümet oldu.
Televizyonu izlerken, oylama öncesi halkından özür dileyen Başbakan Azarov’un ise bir çok siyasiye örnek olmasını diledim içimden.
Bundan sonra ne olur?
Dünyanın en sakin ülkelerinden birinde son bir haftada yaşananlar bundan sonra ne olur sorusunun yanıtını bulmayı bir hayli zorlaştırıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin taraflara “şiddeti tırmandırmayın” açıklaması yaptığı şu günlerde, sorunun şiddet ile çözülemeyeceği çok açık. En azından temenniler o yönde. O nedenle yapılabilecek olan tahminden çok temenniden öteye geçemiyor.
Konunun ekonomik boyutu
Yatırım ikliminin zaten pamuk ipliğine bağlı olduğu Ukrayna’da yaşananlar uluslararası kuruluşlar tarafından yakından takip ediliyor. Dış borç temininde sorunlar yaşayan Ukrayna’da siyasi istikrar sağlanması yatırımcının en büyük beklentisi.
Dış ticarette Rusya ve AB arasında sıkışmış olan Ukrayna’nın ihracatında AB’nin payı %26. (bu yılın ilk dokuz aylık dönei). İthalatta ise bu oran %37 seviyesinde.
Geleneksel olarak Rusya ile dış ticaret Ukrayna’nın toplam dış ticaretinde yaklaşık %30’luk bir paya sahip. İhracatta bu oran %28, ithalatta %32 seviyesinde.
Ukrayna’nın Gümrük Birliği’ne (Kazakistan, Rusya, Belarus) bu yılın ilk dokuz aylık döneminde gerçekleştirdiği ihracat toplam ihracatın %31,7’sine, ithalat ise toplam ithalatın %35,4’üne denk geldi.
Bu verilere bakıldığında Ukrayna’nın birini seçerek diğerine arkasını dönmek gibi bir lüksü olmadığı açıkça ortaya çıkıyor.
İşte sorun da burada kendini gösteriyor.
Arada kalan Ukrayna, kendisi için en iyi şartları oluşturmak zorunda.
Ne tamamen AB’ye yönelerek Rusya’ya sırtını dönebilir, ne de AB ile ticarete olumsuz etkileyecek radikal kararlar alabilir.
Bütün bunlara ek olarak ülkenin üretim alt yapısının yaşadığı yapısal sorunlar var. İhracat gelirlerinin büyük kısmı hammadde ve yarı mamule dayanan Ukrayna, mamul mal ihracatında çok güçlü bir ülke değil. Özellikle makina sanayisini korumak (güçlendirmek) zorunda olan ülkenin, ihracatın bel kemiği sanayi üreticisini ve tarım sektörünü korumasız bırakması düşünülemez.
Ukrayna’nın böyle bir ortamda AB ile imzalayacağı Ortaklık Anlaşması’ndan (ya da Rusya ile Gümrük Birliği) doğabilecek zararları için maksimum destek istemesi ve bunu alması en büyük hakkı.
Doğu – Batı farkı
Ukraynalı bir politikacının sözleri ile “Ukrayna halkının bir kısmı geçmişini ve geleceğini doğuda (Rusya kastedilerek) bir kısmı batı da (Avrupa kastedilerek) görüyor”. Bu iki farklı görüş arasında birlik sağlamak, ülkenin siyasi hayatı için gözardı edilemez bir önem taşıyor.
AB – Rusya mücadelesi
AB’nin içinde bulunduğu görece politik ve ekonomik çıkmaz, Rusya’ya karşı cephe kaybetmemek için Moldova’ya apar topar vize muafiyeti sağlanmasına, Gürcistanla Ortaklık Anlaşması imzalanmasına neden oluyor.
Son yıllarda güçlenen ve Orta Asya’da yeniden etkinlik kazanan ve bunu ekonomik birliklerle güçlendirmek isteyen Rusya ise batı komşusu Ukrayna’yı AB’ye kaptırmaya hiç niyetli gözükmüyor.
Olan ise daha iyi bir gelecek, daha yaşanılır bir ülke isteyen, arada kalmış güzel ülkenin güzel insanlarına oluyor.
Sevgiler
F.Serkan BAĞ