Türkiye Cumhuriyeti Kiev Büyükelçisi Yönet Can Tezel, QHA’ya (Kırım Haber Ajansı) Türkiye – Ukrayna ilişkileri ve bölgeseler gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu.
QHA’nın internet sitesinde yayınlanan mülakatı paylaşıyoruz:
– Sayın Büyükelçi, bizi yeni rezidansınızda kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bildiğim kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin Ukrayna’da iki yeri var – birisi Kiev’de ve diğeri Odesa’da. Burası yeni rezidans. Buraya ne zaman geçtiniz?
– Öncellikle hoş geldiniz Gayana Hanım. Yeni ikametgâhımıza daha geçen ay taşındık. Ancak burası kiralık bir yer. Daha önceki de kiralıktı. Başkonsolosluğumuz var Odesa’da. Onların da rezidansı ve kançılaryası, konsolosluk bürosu var. Hepsinde biz aslında bize ait binalara geçmek istiyoruz, bu yöndeki çalışmalarımız devam ediyor. Bu bina oldukça iyi, buradan memnunuz ancak kalıcı, bize ait bir yere geçmeyi planlıyoruz.
Kiev’deki Büyükelçilik binamız, ofis binamız maalesef yeterli değil, bu konuda da çalışmalar yaptık, yakında vatandaşlarımızın memnun olacağı, misafirlerimizin de beğenisini kazanacak güzel bir binaya geçeceğiz.
Gerek rezidans, gerek ikametgâhımız, gerek kançılaryamız için bir inşaat projemiz de var, uzun zamandır gündemdeydi bu. Birtakım sebeplerle tıkanmıştı ama artık onun önünü de açıyoruz, önümüzdeki yıllarda kendi inşa edeceğimiz imkânlar açısından tamamen yeterli binalara geçeceğiz. Fakat onu da beklemeden daha iyi binalara geçme lüzumu olduğu için bu yönde hareket ediyoruz. Siz de hoş geldiniz yeni ikametgâhımıza, yeni rezidansımıza. Kısa bir süre sonra inşallah yeni ofisimize, yeni kançılaryamıza da bekleriz sizi.
– Sağ olun. Peki, siz Kiev’de, Ukrayna’da kaç yıldır görev yapıyorsunuz?
– Ben burada bir buçuk seneyi geride bıraktım. Herhalde bir-iki sene daha kalırım. Ama tabii ki bu bizim makamlarımızın, Ankara’nın takdiri. Şartlara göre değişebilir, onu bilemiyorum, ama diplomasi geleneğinde ülkemizde birkaç sene görev yapıyoruz. İki sene kadar Ankara’da kalıyoruz ondan sonra rotasyon şeklinde çeşitli ülkelere görevlendiriliyoruz.
– Buraya gelmeden önce, bu kadar zor ülkeye, zor bir bölgeye geleceğinizi biliyor muydunuz? Tahmininiz varmıydı? Ukrayna’ya tam kriz zamanında geldiniz değil mi?
– Haklısınız. Krizin tam ortasında, Şubat’ta Meydan olaylarının patlak verdiği ve en çok kayıpların yaşandığı dönemde geldim. Ancak tayinim çıktığı zaman bu olayların yaşanacağı bilinmiyordu tabii ki. Farklı bölgelerde farklı zorlukları olan misyonlarda daha önce görev yaptık, Kudüs’te görevliydim örneğin.Fakat bizim meslek böyle, dünyanın neresine gönderilirsek tabii ki ona uygun şekilde hizmet vermeye çalışıyoruz.
Ukrayna’da görev yapmak önemli.. Evet, ülkenin bazı zorlukları var, siyasi, ekonomik zorlukları var, fakat dünyanın izlediği bir bölge, Bir anlamda tarihe şahit oluyoruz. Biz de Büyükelçilik olarak, arkadaşlarımızla birlikte mümkün olduğunca Ankara’ya, devletimize bilgi vermeye, analizlerimizi paylaşmaya, hem vatandaşlarımızın, hem soydaşlarımızın işlerini kolaylaştırmaya çalışıyoruz.
– Türkiye son zamanlar dünya medyasında yine terör haberleri ile gündeme oturdu. Çok uzun yıllar terör belasıyla mücadele ediyor. Hemen hemen her gün şehit haberleri geliyor. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da tarihte görülmemiş bir terör saldırısı oldu. Tam bir katliam yapıldı. 102 kişi hayatını kaybetti. Yüzlerce yaralı var. Canlı bombaların isimleri açıklandı ama saldırının kim yaptığı konusunda henüz tam manası ile bir açıklama yapılmadı. Açıklamalardan kesin olmasa da belli örgütlerin öne çıktığını biliyoruz. Başka ülkelerin de bu katliamda parmağı var mı?
– Bu tabii ki bizim için çok trajik bir olaydı, sağ olsun buradaki ev sahibi ülke, yetkilileri ve Ukraynalı vatandaşlar ve onların arasında ayrıca Kırım Tatar soydaşlarımız bize taziye dileklerini ilettiler bu konuda, geldiler beni ziyaret ettiler.
Bölgemiz çok zor bir dönemden geçiyor ve dolayısıyla bunun bize de yansımaları var. Fakat Türkiye terörizmle mücadele konusunda tecrübesiz değil, biz terörün farklı formlarını yaşadık, mücadele ettik, agresif milliyetçiliğe dayanan terör, etnik temelli terör, ideolojik terör, din çarpıtılarak meşrulaştırılmaya çalışılan terör… Bunların hepsini biliyoruz, bunların kabul edilemez şeyler olduğunu biliyoruz.
Bir defa terör bir yöntem olarak kabul edilemez. Biz bunu uzun zamandır söylemekteyiz ve terör tehdidine uluslararası camianın ilgisini, dikkatini çekmeye çalışıyoruz, 11 Eylül saldırılarından önce buna başlamıştık. Daha sonra haklı olduğumuz görüldü.
Terörün bugün aldığı boyuta dikkat edilirse, uluslararası, sınır aşan boyutuna dikkat edilirse, bu tek bir ülkenin çabasıyla hallolacak bir şey değil, işbirliği lazım, tam işbirliği, samimi işbirliği lazım. Bu son saldırı tabii ki bizi derinden yaraladı fakat biz elimizdeki her türlü imkânı kullanarak suçluları bulmaya çalışacağız, polisimiz, istihbaratımız gerekli çalışmaları yapıyor.
Böyle karanlık odaklar hakkında peşinen tahminde bulunmak zor benim için. Ankara’daki uzmanlarımızın yaptığı araştırmanın ayrıntısını bilmiyorum tabii ki. Fakat bu bölgeyi tanıyoruz, terörizm nedir biliyoruz ve bu mücadelemizi de her zamanki gibi demokratik çerçevede kalarak sürdüreceğiz. Birgüç boşluğu yaşanıyor ülkemizin güney kısmında, bundan istifade etmek isteyen güçler olabilir. Bu güçler, butür planlar önceleride vardı. Biz bunlara karşı dimdik ayakta duracağız. Birisinin bir şüphesi varsa ne kadar haksız olduğunu zaten görecektir, halkımız, devletimiz elele bu işin üstesinden gelecek.
– Rusya Kırım’ı hukuk dışı bir şekilde işgal ettikten sonra, Ukrayna’nın doğusunda da tam bir terörizm mantığı ile bazı bölgeleri ele geçirdi. Ukrayna, terörizm konusunda Türkiye’nin tecrübelerinden faydalanıyor mu? Ukrayna ile Türkiye arasında terör konusunda ortak bir çalışma var mı?
– Terör meselesi tabii uzun zamandan beri bizim dostlarımızla, ortaklarımızla ele aldığımız bir konu. İlgili kurumlarımızın işbirliği olabiliyor uzun zamandır.Birçok ülkeyle böyle çünkü terörle mücadele etmek için bu tür işbirliğine ihtiyaç var.
Ukrayna’nın doğusundaki durum tabii kendine has özellikleri olan bir durum, o konuda bizim tutumumuz belli. Bu ihtilafı, ayrılıkçı hareketi ve çatışma durumunu çözmek için önümüzde en azından Minsk Süreci denen bir mekanizma var. Bunun sonuna kadar kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bizim için ideal bir Ukrayna; demokratik, toprak bütünlüğünü koruyabilen, kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız, halkını kucaklayıcı ve kapsayıcı, bir Ukrayna. Mümkün olduğunca çevresiyle iyi, olumlu ilişkileri olan bir Ukrayna, reformlarını gerçekleştirmiş bir Ukrayna. Tabii öyle bir Ukrayna’nın tercihinin Avrupa’yla entegrasyon yönünde olduğunu görüyoruz, bunu da destekliyoruz. Bir an evvel bu doğudaki meselenin, Kırım’ı da unutmadan hallolması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim tutumumuz ve desteğimiz bu yönde.
– Aslında Türkiye ve Rusya’nın ticari ve siyasi ilişkileri iyi sayılır. Ama Türkiye’nin haritasına bakacak olursak bir taraftaYunanistan, diğer tarafta Ermenistan var. Onlarla Rusya’nın ilişkileri de oldukça iyi. Kıbrıs Rum kısmına Russavaş gemileri rahatça geliyor-gidiyor, anlaşmaları var. Eğer kuzey kısmına bakacak olursak, Rusya tarafından işgal edilen Kırım var. Suriye’de savaş var… Rusya Türkiye’yi sanki cevirmiş durumda. Türkiye bundan rahatsız değil mi? Türkiye kendi güvenliği açısından nasıl tedbir alıyor?
– Biz kendimizi öyle çevrilmiş, büyük bir tehlikenin ortasında, çaresiz bir ülke olarak hiç görmüyoruz. Dünyadaki birçok ülkenin, Rusya üzerine konuşacak olursak, Soğuk Savaş’tan sonra ilişkileri gelişti.Ticaret başta olmak üzere her şey değişti, gelişti, doğrusu da buydu zaten.
Bugün de Rusya’yla en derin ve yoğun ekonomik ve diğer ilişkileri olan ülkeler zaten bizim de dostlarımız olan batılı ülkeler, bu anlaşılır bir şey. Dünya içiçe geçtikçe, karşılıklı bağımlılık artıkça, doğrusu da budur. Bizim için de böyle. Evet, ekonomik ilişkilerimiz gelişti, ciddi temaslarımız var, Ukrayna ile gelişmiş olduğu gibi. Ama bazı konularda Rusya’yla farklı düşünüyoruz, bu da çok normal bir şey.
– Hangi konularda?
– En başında Ukrayna meselesindeki yaklaşımlarını kabul etmiyoruz, Kırım’ın gayrimeşru şekilde ilhakını kabul etmiyoruz, Suriye’de ciddi görüş ayrılıklarımız var. Bunlar hep vardır, en yakın dostlar arasında da olur. Mesele bunları samimi bir şekilde açıkça söyleyebilmek… Bu bir özellik, bu imkânı kaybetmemek ve sürdürmek lazım.
Dediğim gibi,en yakın aile içinde bile anlaşmazlıklar olur, bazen ortaklar arasında bu çıkabilir. Mesele ilkeli bir politika izlemek. Bizim için Ukrayna’da neyin doğru neyin yanlış olduğu, daha doğrusu bu meseleyi halletmek için başvurulan yöntemlerden hangisinin uluslararası hukuk bağlamında doğru olup olmadığına dair çok açık bir görüşe sahibiz. Çözümün de nasıl olabileceği belli. Uluslararası hukuk temelinde olmalı, toprak bütünlüğü korunmalı, insanların demokratik taleplerine saygı duyulmalı. Bu olduğu takdirde çözümü zaten bulacak Ukrayna.
Bu konuda NATO müttefiki ve üyesi olarak, Avrupalı dostlarımızla birlikte telkinlerimizi sürdüreceğiz.Biz ikili planda Rusya’yla ilişkilerimizi kullanarak da bu meselede kendimizce doğru olduğunu bildiğimiz yönde onlara tavsiyelerimizi, görüş ayrılıklarımızı da gerektiği zaman paylaşacağız.
Evet, Türkiye zor bir andan geçiyor fakat biz alışığız buna, bizim siyasi kültürümüz, dış politika geleneğimiz ve tehditlerle baş etme pratiğimiz var. Bunda müttefiklerimiz de, dostlarımız da bize yardımcı olmaya hazır, bunu da şükranla karşılıyoruz. Fakat biz bu tür meselelerin üstesinden gelebilecek bir konumdayız.
Önemli olan dikkatli hareket etmek.Türkiye tehlikelerle çevrelenmiş ve böyle büyük tehditler ortasında kalmış talihsiz bir ülke değil. Aslında Türkiye ciddi zorlukların ortasında bir istikrar ve aynı zamanda refah adası durumundadır, bir enerji merkezidir ve bu özelliği daha da artacaktır.
Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmak birçok komşu ülke ve bölge ülkeleri için aslında bir değerdir.Bu geçmişte de günümüzde de böyleydi, bunu bilenler Türkiye’nin dostu olmak isterler. Bunu anlamayan olursa da zaten hesap hatası yapmış olurlar.
– Rusya’nın Suriye’deki sıcak savaşa dâhil olması hakkında ne düşünüyorsunuz? Rusya şu anda resmen savaşıyor, gemileri, uçakları, askerleri gönderiyor…
– Suriye bizim için çok sıcak, çok yakın bir konu. Hemen sınırımızın ötesinde bir mesele ve öyle de sınırımızın ötesinde kalmıyor. 2 milyon 300 bin Suriyeli ülkemize geldi son yıllarda. Bu kriz 4,5 yıldır devam ediyor, onun üzerine bir 300 bin Iraklı göçmen var, bize sığınan insanlar var, 50 bin kadar Afganistanlı geldi.
Dolayısıyla bölgemizde meydana gelen olaylar tabii ki bizi etkiliyor, bunlar bizim için böyle akademik endişeler değil, gerçek ve çok ciddi endişeler.
Suriye’de meselenin çözümü, meselenin özüne inmeyi gerektiriyor. O da nedir? Sıkıntılara sebep olan, halkın on binlercesinin yüz binlercesinin başka ülkelere kaçmasına sebep olan siyasi, idari zeminin değişmesi lazım.
Bunun da hangi doğrultuda olacağı belli. Halkın meşru, demokratik talepleri doğrultusunda olmalı. Yani halkını bombalayan, halkına karşı kimyasal silah kullanan bir rejimin günümüzde kabul edilmesi düşünülemez. Öyle bir rejimi de diğer rejimler gibi değerlendirmemiz mümkün değil.
Meselenin özüne inip halkın sıkıntılarına sebep olan şartları değiştirmek lazım ve bunu da sadece dışarıdan müdahalelerle değil, halkın talepleri doğrultusunda dikkatli bir şekilde yapmak lazım.
O yüzden işbirliği yapmak lazım. Her adımda dikkat etmek lazım. İşte bu yüzden Suriye’deki sorunun çözümüne ilişkinbizim birtakım önerilerimiz var.
Bunlardan bir tanesi; güvenli bölge. İnsani bir şey aslında. Sayın Bakanımızın geçenlerde verdiği mülakatta da, yaptığı açıklamalarda da çok açık bir şekilde ortaya kondu. Bu insanların öncelikle insani yaşam şartlarına kavuşması lazım. Kavuşamadıkları için Türkiye’ye yöneldiler, biz de manevi ve hukuki sorumluluklarımıza dikkat ederek kapılarımızı açtık tabii ki.
Fakat eğer gerekli önlemler alınmazsa bu devam edecek. İşte dikkatli olmak gerekir, hata yapmamak gerekir derken Rusya’nın müdahalesini gördük. Aman her şey dikkatli olsun, bir tarafta iyi bir şey yapalım derken, diğer tarafta başka bir olumsuzluğa sebep olmayalım derken bu beklenmedik bir şey oldu, daha doğrusu komplikasyon yaratan bir girişim oldu diyelim.
Biz bu görüşümüzü de Rus makamlara en üst düzeyde açıkça söyledik. Hele hele bu tür müdahaleler Suriye’den kaynaklanan sorunları, tehlikeleri arttırırsa daha da sıkıntılı olur. Bizim sınırımızı etkileyen, sınırlarımızı ihlal etmek isteyen çeşitli gruplar, Türkiye içinde sıkıntı yaratmak isteyen gruplara kolaylık tanınmasına karşı çıkacağız. Her türlü kendimizi meşru savunma hakkımızı kullanarak buna karşı çıkacağız.
Bunu Rusya da biliyor ortağımız olarak, müttefiklerimiz zaten biliyor, dost düşman herkes biliyor bunu. Bunda bir tereddüt duyulmaması lazım. Biz de, dediğim gibi, Rusya ve diğer ülkelere tutumumuzu açıkça söylüyoruz. Biz kendimizi gerekirse savunuruz, bunun için de kimseye hesap vermek durumunda değiliz tabii.
– Ben yine de Rusya, Ukrayna ve Türkiye arasında ilişkilere dönmek istiyorum. Eskiden Ukrayna, Rusya için çok önemli bir ülkeydi, Rus gazı Ukrayna üzerinden Avrupa’ya geçiyordu, Ukrayna’da bundan çok iyi kazanıyordu. Evromeydan’dan sonra, Ukrayna’da vaziyet değişti. Türkiye, Rusya için Avrupa’ya gaz yolu sağlayan Ukrayna’ya alternatif ülke olabilir mi? Ukrayna üst makamları ile bu ihtimali değerlendiriyor musunuz?
– Aslında enerji meseleleri çok uzmanlık gerektiren, kendine has bir alan durumunu almış dünyada, ama şunu söyleyebilirim: enerji piyasası kendi mantığıyla, ticaretin etkili olduğu bir mantıkla yürüyor. Bu sadece devletlerin tercihlerini belirlemiyor. Alıcı var, satıcı var, bunun meydana getirdiği bir piyasa var. O piyasadan bütünüyle bağımsız şekilde düşünmemek lazım.
Rusya, gazını Avrupa’ya ulaştırmanın çeşitli yollarını arıyor, Ukrayna dâhi kullanıyor, Ukrayna’da hazır hatlar var, o başka hatlara da yönelmek istiyor.
Bizim için önemli olan şu: Türkiye kalkınma hamlesi bakımından önümüzdeki dönemde enerji ihtiyacı artacak olan bir ülke. Biz de bu enerji ihtiyacımızı farklı kaynaklardan, çeşitlendirerek kaynaklarımızı, bu bakımdan Ukrayna’ya da benziyor bizim tutumumuz, bu ihtiyacımızı karşılayacağız.
Şu anda çeşitli ülkelerden farklı enerji türlerinden karşılıyoruz ihtiyacımızı. Bir tanesi ve en önemlisi de Rusya. Gündeme gelen çeşitli projeler var. Özellikle enerji alanında büyük yatırımlar sözkonusu olduğu zaman çok çabuk karar alınamıyor. Her şeyin arısına eksisine bakmak lazım, faydasına ve zararına bakmak lazım, nihai alıcılara bakmak lazım.
Bu şartlara bakıldığı zaman bizim ihtiyacımızı karşılayacak ve bizim kaynaklarımızı çeşitlendirme politikamızla çelişmeyecek, makul şartlarda alınabilecek enerji kaynakları bizim sınırımıza geldiği takdirde, Rusya olsun başka ülkeler olsun, buna olumlu bakarız. Ama genel ilkelerimizi de tabii ki koruruz.
Rusya ile Ukrayna arasındaki enerji meselesi tabii ki çok önemli. İki ülke aralarındaki sıkıntıya rağmen bunu halletmeye çalışıyorlar. Bu, çok eşitliksiz bir alışveriş de olmaz aslında. Evet, enerjinin sahibi ülke avantajlıdır, ama aynı zamanda o gazı, o petrolü satmak zorundadır. Böyle bir karşılıklı bağımlılık bunu gerektiriyor. Umarız Rusya ile Ukrayna arasındaki bu ilişki olumlu devam eder.Fakat biz de dediğim gibi, halkımızın ihtiyacı olan enerjiyi ilkeli bir şekilde temin etmenin yollarını aramaya çalışacağız.
Türkiye bir defa sadece bir transit ülke değil enerji merkezi de olmak durumunda. Kendi ihtiyaçları dolayısıyla enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine ihtiyaç var, enerji güvenliğine ihtiyaç var. Ukrayna için de aynı ihtiyaç var aslında.
Biz herhangi bir ülkeye bağımlılığımızı arttırmadan bunu yapmanın yollarını arıyoruz. Son dönemde Türk Akımı diye adlandırılan bir proje var. Daha önce Güney Akımı vardı. Bu proje Güney Akımı’na çok benziyor. Sadece Karadeniz’de Batı’ya doğru ilerledikçe karaya ulaştığı nokta Trakya bölgemize yönelmesini Rusya bize önerdi.
Bu proje hayata geçerse de asıl alıcısı, büyük alıcısı Avrupa ülkeleri olacak. Dolayısıyla projenin hayata geçip geçmeyeceği için Avrupa Birliği ve Avrupa ülkelerinin tutumu çok önemli. Güney akımı için de zaten öyleydi. Bizi doğrudan ilgilendirecek bir boyutu, bir kısmı biz tüketebiliriz, ihtiyacımız var. Fizibilite çalışmalarına bakılır, karlı olup olmadığına bakılır, ona göre değerlendirilir, yapılır.
Bu konuda çok tartışma oluyor, çok basına yansıyor, doğru yanlış bilgiler de olabiliyor, farklı farklı açıklamalar var. Ancak büyük projelerde öyle çabuk kararlar verilmiyor. Artısına eksisine iyi bakmak lazım. Stratejik de düşünmek lazım, yani ülkenin çıkarları bakımından stratejik düşünmek lazım.
Biz, hem tüketeceğiz, bize gelen gaza ihtiyacımız var, hem de Türkiye üzerinden taşınacak gaz, petrol, enerji hatlarının vardığı nokta bakımından Türkiye’nin bir enerji merkeziolma özelliği var. Bu doğrultuda biz enerji politikamızı hem ilkeli, hem ülke çıkarlarımızı en üst şekilde gözeten bir yolla devam edeceğiz.
Güney akımın şu anda devam etmediğini görüyoruz. Biraz değiştirilmiş olarak Türk Akımı gündeme getirilmiş durumda. Bir de Kuzey Akımı’ndan bahsediliyor. Böyle üstüste açıklamalar yapılıyor.
Türk Akımı projesi halen ilerlemedi, bir açıklamalar yapıldı, daha o kadar somutlaşmış değil, çünkü birtakım süreçler lazım, Türkiye de zaten bir seçim döneminde. Ama şunu biliyoruz en azından, bir TANAP kadar somutlaşmış, ilerlemiş değil. Kaldı ki farklı açıklamalar da duyuyoruz. İşte Kuzey Akımı’ndan bahsediliyor, Türk Akımı yerine. Ukrayna’da da zaten hatlar var.
Bu konuda anlıyorum ki kesin bilgi sahibi olmak dışarıdaki gözlemciler için zor, devletler için bile zor olabiliyor bu zaman zaman. Enerjinin kendi alanında bir mantığı var. O piyasa mantığı da bir şekilde yürüyor ama biz önceliklerimizi biliyoruz, ihtiyacımızı biliyoruz. İlkeli bir şekilde bu politikamızı sürdürmeye devam edeceğiz.
– Uzun bir süre Ukrayna’da görev yapıyorsunuz. Ukrayna’nın en büyük problemi nedir?
– Bir defa en büyük denilebilecek tek bir eksik, tek bir sorun yok. Ama kendi tecrübemizden biliyoruz ki bir ülkede ne kadar çok demokratik süreçler ve de kucaklayıcı bir şekilde, kapsayıcı bir şekilde yürürlükteyse, işlerse, çözüm bulmak da o kadar kolay oluyor.
Ukrayna bağımsızlığından beri bu alanda ihtiyaç duyduğu reformları yeterince yapamamış maalesef, şu anda geldiğimiz konumda bir birikim söz konusu değil. Piyasa ekonomisinin doğru işlemesi bakımından ve demokratik süreçler bakımından, hukuk devleti bakımından özellikle.
Dolayısıyla tek bir sorundan bahsetmemiz zor ama bu saydıklarım tabii ki birbirini destekleyen, bütünleyen unsurlar. Bu konuda da, bu bahsettiğim hususlarda da hakikaten reform yapmak isteyen bir nesil olduğunu görüyoruz.
Özellikle şu an iktidarda bulunan insanların birçoğu, gördüğüm, tanıştıklarım, hakikaten samimi bir çaba içindeler fakat ülkenin yapısal sorunları da var. Bunu da küçümsememek lazım.
– Ukrayna’nın en büyük sorunu yolsuzluk diye biliniyor. Çünkü bir türlü bu problemden Ukrayna kurtulamıyor. Kaç süreçten geçti, kaç cumhurbaşkanı değişti, devrimler oldu ama bir türlü bu sorundan kurtulamıyor Ukrayna…
– Yolsuzluk öyle kendi başına sorun değil, bahsettiğim diğer şeylerle alakalı. Demokrasi dediğimiz şey hesap vermektir. Hesap verilemediği için demokrasinin bir şartı olan eşit rekabet bulunmadığı için yolsuzluk oluyor. Yoksa yolsuzluk ayrı bir sorun değil ve yolsuzlukla mücadele için de büyük dâhiyane buluşlara gerek yok.
Yolsuzluk sorunu birçok ülkede çeşitli boyutlarda olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Bununla mücadele etmenin bazı yöntemleri var, sorunun özüne inmek lazım. Mesele birçok insanın rüşvet veriyor olması değil, yapısal sıkıntılar var. Buradaki siyaset ve iş dengesinde yıllardır birikmiş birtakım aksaklıklar var. Onların aşılması gerekiyor yolsuzluğun aşılması için. Bunun için demokratik, halkına hesap veren bir yönetime ihtiyaç var. Bu yönde bir ilerleme var Ukrayna’da. Ama daha fazla çaba gerektiğini, daha doğrusu daha ve daha çabuk sonuç alınması gerektiğini görüyoruz çünkü halkın da beklentileri var. Bu sorunu Ukrayna çözecek.
Uluslararası camia, Türkiye de dâhil olmak üzere onlara yardımcı olacak. Kolay değil bu. Ukrayna kadar değil ama bizim de geçmişte sıkıntılarımız oldu. Daha iyi bir ekonomik, siyasi, sosyal düzene geçmek için bizim de özellikle 1980’lerden itibaren bir çabamız oldu. Bunda da büyük ölçüde başarılı olduk. Hala eksiklerimiz var. Ancak bu başarı zamanla geldi. Önemli olan eksiği kabul edip, halkın yönlendirmesini açık bir şekilde, demokratik taleplerini açık bir şekilde devam etmek. Söylemesi kolay, yapması zor olduğunu biliyorum fakat başka bir yöntemi yok.
– Ukrayna ve Türkiye arasında nasıl işbirliği olabilir? Ve nasıl planlar var? İki ülke hangi alanda daha çok çalışacak?
– Ukrayna ile işbirliğimizi arttırmak için bir defa iki devlet arasında kurulmuş faydalı, yararlı bir mekanizma var. Bizim için Ukrayna bir stratejik ortak. Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısının en sonuncusu Mart’ta burada yapıldı, Sayın Cumhurbaşkanımız geldi ve Ukrayna Devlet başkanıyla birlikte, bakanlarla birlikte görüşmeler yapıldı. Bu yıllık bir egzersizdir. Orada da çeşitli alanlar ele alındı.
Tabii işbirliği yapabileceğimiz alanlarda gündeme gelecek projelerin somutlaşabilmesi için Ukrayna’nın içinde bulunduğu geçiş sürecinde biraz daha sağlıklı şekilde yürümesini ümit ediyoruz. Hâlihazırda da var yürüyen projelerimiz ama umduğumuz kadar hızlı yürümeyebiliyor. Bu daha çok Ukrayna’dan kaynaklanıyor tabii ki.
Ticaretimizi arttırmamız lazım. Ukrayna’yla ticaretimiz maalesef çok düşük düzeyde, iki ülkenin potansiyelini düşününce çok çok düşük düzeyde.
– Ne kadar?…
– 6 milyar dolar civarlarına yaklaştı. Azalma söz konusu, 7’lerden daha fazlaydı bu daha önce. Son yıllardaki gelişmeler dolayısıylabu anlaşılır bir şey. Bizim Rusya’yla ticaretimizde de düşüş var. Genelde bu krizle bağlantılı. Bunu aşmak istiyoruz.
Nitekim iki Devlet Başkanı bu konuda hedeflerini açıkladılar, biz ikili ticaret hacmimizi 2017’ye kadar 10 milyar dolara, 2023’e kadar 20 milyar dolara çıkartmayı hedefliyoruz. Bu yapılabilir bir şey. Ama bunun yapılabilmesi için, iki taraflı özellikle de Ukrayna tarafındabazı olumlu gelişmelerin yaşanmasını temenni ediyoruz.
Bu ihtilafın durulması lazım, çözüm yolunda hareket edilmesi lazım, reformların devam etmesi lazım. Ve bir önemli enstrüman da bu konuda, iki tarafa da yardımcı olacak enstrüman da Serbest Ticaret Anlaşması. Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanmasını arzu ediyoruz. Bu konuda çalışmalar devam ediyor. Önümüzdeki ay yine bir heyet geliyor, bunlar uzun zamandır, geçtiğimiz yıllarda da gidip geliyorlardı.
Yani Ukrayna’da kriz oldu ve her şey durdu değil. Fakat tabii bir zorlanma var, bunu iş dünyasında da görüyoruz. Enerjiden başlayabilirsiniz, zaten ticaret çeşitli alanlarda olabiliyor. Ukrayna’nın mukayeseli avantajları var, Türkiye’nin mukayeseli avantajları var ve aynı zamanda birbirini bütünleyici özellikleri var. Bunların hepsinden faydalanılabilecek daha çok trafiğe ihtiyacımız var.
O yüzden de mesela Türk Hava Yolları’nın buraya daha çok uçmasını istiyoruz ki iki ülkenin iş adamları daha rahat birbirlerine gidip gelebilsinler. Gidişat da bu yönde.
Ben işadamlarımızla çok sık görüşüyorum burada, onların şikayetleri var tabii ki. Geçmiş dönemden var, bir de yeni döneme ilişkin olarak da ilan edilen birtakım olumlu adımların tam da atılamadığı veya bazı sonuçların alınamadığından şikâyet ediyorlar.
Ukraynalı işadamları da bundan şikâyetçi. Ona rağmen bizim girişimcilerimizin özelliği, girişimcilik ruhunu burada kullanıyorlar. Ve talep ettikleri de çok basit. Serbest rekabet şartlarını istiyorlar. Öyle bir ayrıcalıklı tutum istemiyorlar. “Serbestçe rekabet edelim, dolayısıyla Türk ürünlerinin, Türk girişimcinin üstünlüğünü ortaya koyalım” diyorlar. Olumlu hikâyeler de çıkıyor bu yönde. Çok değil maalesef, daha çok iyi örnekler görmek isterdim ama var.
Bazı şirketlerimiz Ukrayna’nın bu zor şartlarına rağmen çalışmaya devam ediyorlar. Biz de onları teşvik ediyoruz. Fakat gerçekçi de olmak lazım. İş dünyasında insanlar öncelikle tabii ki gelirlerini düşünürler, kazançlarını düşünürler ve istikrarlı bir ortam isterler. Ukrayna’da işler düzeldikçe Türk insanının, Türk yatırımcılarının buraya ilgisi çok daha artacak. Onu biliyorum, o yönde çalışıyoruz.